Sayfalar

21 Ekim 2011 Cuma

Cumanın kitabı...


"Birbirine tıpatıp benzeyen iki sevgilim var!...Biri Vatan Cephesi'ne yazıldı, öteki yıkmaya çalışıyor..."
Bir Gün Tek Başına-Vedat Türkali

Dingin ve bir o kadar da dinlendirici bir dili var Vedat Türkali'nin. 3-4 sene olmuştur diğer kitaplarından ikisini okuyalı. Her kitabında tanıdık tadı yeniden alıyorum. Her ne kadar şimdilerde "fatmagülle " anılsa da, romanlarının derinliği bi başkadır.

Bir de kitaplarının arkasındaki o resim...Keten gömlekli, babacan gülüşlü bir Türkali. Kitabın yazarı değil de çok sevdiğim bir akrabammış gibi gelir her bakışımda....

Cuma sakinliğine uyan bir kitap oldu benim için. Olmaya da devam ediyor tabii:)

19 Ekim 2011 Çarşamba

...


26, şimdilik...
Aslında şehit sayısından hareketle tepki göstermek de samimiyetsizlik bence. Ne yani az sayıda askerimizi öldürebilirsiniz ama abartmayın tamam mı? der gibi.
1 de olsa 15 de olsa hepsi birer can, birer oğul, birer eş....
Sanal tepki konusunda da muallakta kalıyorum. Hem sessiz kalmak istemiyorum hem de sanal olarak kendimizi rahatlatıp, yolda sokakta vermemiz gereken tepkiyi es geçiyoruz diye düşünüyorum.
Galeyana gelmek değil vurguladığım ama biz "Milli Mücadele" ruhuyla bugünlere geldik, birlikten doğan gücü gösterdik. Bu kadar sessiz kalmamak lazım diye düşünüyorum!!
Arabın baharıyla kışıyla değil kendi sorunlarımızla ilgilenmeliyiz. İki kuru lafla ikna edilmemeliyiz!!Sandıktan önce bizi ikna etmeye çalışanlar, terör konusunda da bizi inka etmeli, somut adımlar atmalı!!

Arı Kovanına Çomak Sokan Kız



Ve Millennium serisi biter....
Ateşle Oynayan Kız'dan sonra uzun bir ara vermiştim seriye, süre uzadıkça hevesim de kaçmıştı açıkçası.
Yaklaşık bir ay kütüphanemde bekledikten sonra okuyabildim nihayet.
Her ne kadar geciktirsem de okumayı, başlayınca elimden bırakamadım her zamanki gibi. Serinin üçüncü kitabı daha bir heyecanlı geldi bana. Belki de Lisbeth kapalı kaldığı için takip etmem kolay oldu:))
Yine konuya girmeden oldukça sürükleyici olduğunun altını çiziyorum ve "Açlık Oyunları"ndaki kadar domestic bir sonu olmadığını temin ediyorum:)
Bol isimli (ve harflerin acayip yerlerinde acayip işaretler olduğu için nasıl telaffuz edeceğimi bilemediğim !!) bir aksiyon saklı kitapta.

Bu arada kitaba başlamadan bir gün önce Ejderha Dövmeli Kız'ın filmine ucundan kıyısından baktım. Ne garip oyuncular bulmuşlar dedim. Tamam Lisbeth'i çıtı pıtı bir kız olarak hayal etmedim de(malum kitap kapağındaki profille anlatılan Lisbeth arasında dağlar kadar fark var!) en azından Blomkvist o kadar tipsiz bir adam olmasaydı. Üstelik son kitapta üstüne basa basa yakışıklı vurgusu yapılıyor cengaver gazetecimiz için. Neyse zaten kitabını okuduysan filmini izlemeyeceksin, bunu bilir bunu söylerim. İnsanın hayalleri yıkılıyor yahu!!(Tamam itiraf ediyorum Edward Cullen hariç)

Yazar hakkında da gizemli bilgiler olunca, gizli olan dördüncü kitabı bulurlar(!) ve bir iki aya kalmaz "Eşeğin Aklına Karpuz Kabuğu Getiren Kız" çıkar bence:))

(Bir öneri; bir günde 400 sayfadan fazla okumayın gözleriniz şişiyor...)

17 Ekim 2011 Pazartesi

Olof Palme



 Dün Ankaradan dönerken Kulu'da gözüme bir park ismi takıldı. "Olof Palme Parkı", ne garip bi isimmiş dedim eşime. "all of" mu demek istemişler dedim hatta:)

Bugün okuduğum kitapta eski İsveç başbakanından bahsediyor; Olof Palme ...İlginç bir tesadüf oldu, parkın ismini görmesem belki hiç aklımda kalmayacaktı..

Wikipedia derki;

Türkiye'nin çeşitli yerlerinde Olof Palme adına açılmış park ve caddeler bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak İzmir Karşıyaka ilçesinde yer alan Olof Palme park ve anıtı, Konya'ya bağlı Kulu İlçesi'ndeki Olof Palme Parkı ve Caddesi (İlçenin en işlek caddesi)verilebilir. Kulu'da yer alan bu park Olof Palme'nin başbakanlığı sırasında İsveç'e çalışmaya giden işçilerin Olof Palme'ye duyduğu vefa dolayısıyla açılmıştır. İsveç'in birçok devlet görevlisi ve başbakanı bu ilçeyi ziyaret etmektedir. Ayrıca Tunceli'de de Olof Palme adını taşıyan bir cadde mevcuttur.

Kinyas ve Kayra



 Hakan Gündayla tanışmam Az'la oldu. İlgiyle okumuştum. Beğendiğim bir tarzdı ve bende Orhan Pamuğun Kara Kitabı ve Yeni Hayatından sonra oluşan boşluğu dolduracağına inanmıştım. (Orhan Pamuk öğrencilik yıllarımın favori yazarı olmakla birlikte, Nobel sürecinde gözümden düşmüş, Masumiyet Müzesi ile de kendisinden tiksindirmiştir.)Kinyas ve Kayra ile düşüncemin boşa çıkmadığını anladım...

Tarzı "Yeraltı Edebiyatı" olarak geçen, hayata gelmelerinin bir hata olduğunu düşünen iki arkadaşın (ya da yol arkadaşının) hikayesi...(Konuyu detaylı anlatmayı sevmiyorum, zira araştırdığım kitabın özetiyle karşılaşmak hoş bir etki yaratmamakta bende:))

Kitaplardan alıntı yapmak, ya da altını çizmek pek huyum değildir.Beğendiğim yeri tekrar tekrar okuyarak aklımda yer etmesini sağlarım. Ama bu kitapta o kadar çok beğendiğim söylemler oldu ki, not almaktan geri duramadım.(Tabi kitaptan altını çizmedim yine, nedense kıyamam kitaba kalem dokundurmaya, benden kitap alıp çizenlere de çok kötü fena kıl olurum!)

Bir iki alıntı;


Dünya boşuna dönüyordu. Kaza yapıp ters dönmüş bir arabanın boşa dönen arka lastiği gibi! Hiçbir işe yaramıyordu. Belki bir palmiye yaprağı bağlansa ilkel bir vantilatör yapılırdı. Ama dünyaya ne bağlanırsa bağlansın, durmadan dönmesi yararlı bir hale getirilemezdi ki…

Kafam bir politikacıdan il olma sözü alacak kadar kalabalıktı...

Sıradanlıktan geçiyordu kurtuluşumuz. İlk seçimde iktidardaki partiye oy vermeye yemin ettim o an. Yığının içinde olmalıydım.Sıcak tutardı!!...

Herkese alın okuyun diyemem tabii, dediğim gibi biraz karamsar bir tarzı var. Ama inceleyin mutlaka benim gibi çok sevenleriniz çıkacaktır...

(Okuduğum bazı kitaplarda kafamda çizdiğim portreyi bi yerlerden teyit etmek isterim.Mesela kitaptan uyarlama filmlerde hemen kafamdaki esas adamla oyuncuyu kıyaslarım, benzemiyorsa izleyemem filmi. Kinyas ve Kayra'da da nedense somut bir görsel arıyorum, hani birisi okuduğundan yola çıkarak "bakın Kinyasla Kayranın kara kalem resmini çizdim" dese mutlu olacağım:)