Sayfalar

31 Aralık 2013 Salı

Mutlu Yıllar

'Yeni yıla nasıl girersen, öyle devam eder' iddiasının işe yaramadığını defalarca tecrübe ettiğimden bu kez kendim için 'eski yıl nasıl biterse, yenisi de öyle devam eder' desturunu uydurup yılın son iki gününde kendime kitap aldım :)

 Evde okunacak kitaplarım olsa da , 'kendime yılbaşı hediyesi alıyorum' bahanesiyle ve de yukarıdaki kitapları 2013 yılında okuyamamış olmanın verdiği gazla aldım gitti. Sevine sevine eve götürdüm kitaplarımı.

 Maymun iştahımın da devreye girmesiyle çok merak ettiğim Aile Çay Bahçesi'ni okumaya başladım,

kıyıda köşede okuyup bitirdim. 2013 bitmeden Müzeyyen ile tanışabildiğim için memnun oldum. Kendisini yılın son kitabının kahramanı olarak kenara not ettim.

 Yılın son günü, işini son ana bırakanlar sayesinde epeyce yorucu geçti ama aldığım bir zarfla tüm yorgunluğumu unuttum :) Sevgili Özlem Hanım'a iyi dilekleri için çook teşekkür ederim..


Kitap siparişim iki parça olarak geldi, 2013'ün kendinden söz ettiren kitabı Peri Gazozu sona kalmıştı, artık 2014'te okunacaklar arasına girdi..

Yeni yıla yarım kalan kitabımla gireceğim...

2013 sancılı bir yıldı, bazı karmaşaları da 2014'e devredecek gibi. Umuyorum ki yaşadığımız olaylardan ders alır, şişirilmiş gündem konularının etkisinde kalıp bu günleri unutmayız...

Yeni yılın sevgi, saygı, hoşgörü, adalet ve de sağlık getirmesini diliyorum.

Vee 2014'ün (hayırlısıyla) bize vereceği hediyelerden birisi yeni bir bebek :) Yeni aile ferdimizin de sağlıklı bir şekilde aramıza katılmasını diliyorum.

Mutlu yıllar...

27 Aralık 2013 Cuma

Kanlı Kumpas

Kanlı Kumpas-Steve HAMILTON



Okuduğum ikinci Hamilton kitabı, okumaya pek zaman ayıramadığım şu günlerde, kapak yazısından da yola çıkıp akıcı bir hikayeye sahip olabileceğini düşünerek başladığım ancak günlerdir çantamda-masamda sürünen kitap.
Yazarın okuduğum diğer kitabı Travma idi, pek de matah bir hikaye olmamakla birlikte kahramanın fiziksel özellikleri olağan dışıydı. Biraz da yazar hakkında fikir edindiğimi düşünerek başladım kitaba ama hikaye ittirmeyle bile ilerleyebilen cinsten değildi!  Yine polisiye kitapların olmazsa olmazı polislikten gelme bir kahramanımız vardı ama çok silik/beceriksiz bir tipti. Hikaye kitap bitmeden neticeye kavuşup detayları sonradan anlatan cinstendi...Her bir sayfarı sürpriz beklentisiyle çevirdim ama nafile!
Arka kapakta "Benzeri görülmemiş bir şekilde, Steve Hamilton'ın Kanlı Kumpas'ı bu alanda en saygın iki ödül olan Edgar ve Shamus En İyi İlk Roman Ödüllerini kazanarak inanılmaz bir başarı elde etmiştir." denmiş. Aslında kazanılan ödülün hem 'benzeri görülmemiş' hem de 'inanılmaz'  sayılmasından şüphelenmem lazımdı ama kitabı almış bulundum...
 
Diyeceğim odur ki; Hamilton'un 'gayet sıradan' bir şekilde ödül almış kitabına denk gelinceye kadar bekleyin.



Yılbaşında Kitap Kardeşliği ile  birlikte Nazan Bekiroğlu-Nar Ağacı'nı okumaya başlayacağım, araya da bir 'yılın son kitabı' sıkıştırmalı  di mi?
 
Huzurlu ve de istifası bol bir hafta sonu diliyorum :)
 
 

23 Aralık 2013 Pazartesi

Çalı Harmanı

Uzunca bir aranın ardından kitap yazısı ile dönebilmek güzel...
 Muhtemelen 2014'e oldukça yavaş bir okuma hızıyla girecek, daha da düşük bir tempoyla yılı sürdüreceğim, napalım hayırlısı...
 
 
 
Son kitabım Çalı Harmanı*
Kısa süreli tatilimde okuma fırsatı buldum, sevgili delikitap-Eda'dan gelen takas kitaplarımdan birisi.
Romanda anlatılan hikayelerin büyük bir kısmı yaşanmış olaylardan kurgulanmış. 1920'lerin sıkıntılı yılları; Selanik'ten Samsun'a, Kavala'dan İzmir'e kadar uzanan hayatlar, birbirine paralel olarak Rumeli'deki müslümanlar ile Anadolu'daki ortodoksların yaşadığı çileli hayatlar...
Yokluk ve savaş yıllarının ardından 1923 yılında imzalanan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi ile göçe zorlanan insanlar...
 
Aslında dinler, milletler farklı olsa da yaşanan zorluklar ortak, Selanik'teki müslüman tüccarla Samsun dağlarındaki Pontus eşkiyası için mübadele aynı anlama geliyor.
 
Kitabın anlatımı berrak, kullanılan yerel şive okuru sıkmayacak sıklıkta ve samimi.
 
Kurtuluş Savaşı döneminde yaşananların hep sığ anlatılmasından şikayetçi olmuşumdur. Sanki Cumhuriyet iki günde kurulmuş, köyler-kentlerdeki insanlar bunu hemen benimsemiş, refah içindeki yaşamlarına devam etmişler gibi anlatılır. Okullarda (üniversite eğitimi de dahil) gördüğümüz İnkılap Tarihi dersleri ise öğretici olmaktan çok öte, öğrenciyi bıktıran tekrarlarla doludur. Bu konuda gençlerin ilgisini çekebilecek ve katlanılmış olan zorlukları samimi olarak anlatan kaynakların çoğalması dileğimdir.
 
Orta okul yıllarımda tesadüfen okuduğum Bizim Köy'ü (Mahmut Makal) yıllar sonra kütüphaneme koyabilsem de dilim döndüğünce herkese tavsiye ederim. Çalı Harmanı da tavsiye listeme dahil olacak.
 
*Çalı Harmanı, Makedonya'da müslüman köylülere  çıplak ayakla çalı çiğnetilerek yapılan eziyete halk arasında verilen isimdir.

4 Aralık 2013 Çarşamba

Kışa Merhaba

Takvimsel olarak gelen kış, bu sabah kendisini resmen gösterdi. Sabah hafif hafif yağan kar yerleri beyaza boyayamasa da Eylül'ün yatağından zıplayarak kalkmasını sağladı :)
Evde on dakikalık eldiven arayışının ardından (arabanın üzerindeki karları toplayarak) kendimize yılın ilk kartopunu yaptık.
 

 
 
Sonbahar beni biraz zorladı, kıştan yana daha iyi beklentilerim var...
Kasımdan kalanlar;
 

 Eylül'ün gözünden denizler, karalar ve ormanlardan oluşan dünyamız :)

 Namını çok duyduğum Menengiç Kahvesi, tatmak için yanlış zamanı seçmiş olmalıyım, bir süre görmek istemiyorum...

 Görevli gittiğim köyden bir kare. Hep cumbalı bir evde yaşamak istemişimdir...

 Raporla geçen bir hafta, battaniye altında Game of Thrones...

 Ve hanemize anne eli değer ;)




Evet evet Aralık daha güzel geçecek...

 

19 Kasım 2013 Salı

Aşkın Ötesinde

Aşkın Ötesinde-Deniz Erbulak



Takasla edindiğim kitaplardan...

Kapak fotoğrafına bakıp Lost'taki Ana Lucia'ya benzettim, dur bakalım nasıl bir kitapmış diyerek başladım.
Açıkçası bir çırpıda okunan ve de aynı hızla da unutulan, modern zaman aşklarını anlatan bir kitap olsa gerek dedim. Fazlasıyla yanılmışım!

Kitap gerçekten de 'aşkın ötesini' anlatıyor, yavaş yavaş ilerleyen ve anlatılan her duyguyu en ince ayrıntısıyla hissedebileceğiniz bir hikayesi var. İlk sayfalar biraz sıkıcı, aynı olaylar tekrar ediyor gibi ama konu ilerledikçe o kısımların hiç de gereksiz olmadığını anlıyorsunuz.

Son sayfaları ise merakla bir çırpıda bitirdim, oldukça etkileyici bir kitaptı.

Sakin zamanlarda, belki sonbaharda, bir bardak demli çay eşliğinde okumanızı öneririm...




(Benziyor di mi? :) )

18 Kasım 2013 Pazartesi

Kan Gölü-Tess Gerritsen

Bana göre Tess Gerritsen kitapları iki gruba ayrılıyor; kitapçı versiyonu, market versiyonu...
Kitapçılarda gördüğümüz, piyasaya çıktığında haberdar olduğumuz, Cerrah Serisi, Rizzoli&Isles Serisi gibi kitaplar...Okurken insanı gerim gerim geren, yatmadan önce kapı-pencere kontrol ettiren kitaplar, tadından yenmez...
Bir de büyük marketlerin kitap reyonlarında indirimli satılan kitaplar var, az sonra bahsedeceğim Kan Gölü, daha önce bahsettiğim Asla Arkana Bakma ve muhtemelen evde bekleyen diğer iki Gerritsen kitabı. Oo Tess Abla yazdıysa güzeldir yanılgısı ile alınan, vasat ve zorlama polisiyeden bir adım öteye geçemeyen kitaplar bunlar. Yani beklentiyle okunmasa belki o kadar kötü olmayacak ama hepsinin aynı yazarın kaleminden çıkıyor olması bana garip geliyor. Sahi ortada ikinci bir Tess Gerritsen var da ben mi haberdar değilim?




Kan Gölü, Kipa'dan (hevesle) aldığım, zar zor okuduğum, konusunu fazlasıyla zorlama ve saçma bulduğum, damdan düşme bir finale sahip, şimdiye kadar karşılaştığım en kötü Tess Gerritsen kitabı.
Yazarın cazibesine kapılıp da almayın, ortalama bir polisiye beklentisine bile kapılmayın...

5 Kasım 2013 Salı

Sevgi Uğruna Yaptıklarımız

Kristin Hannah'ın Ateşböceği Yolu'ndan sonra okuduğum ikinci kitabı Sevgi Uğruna Yaptıklarımız.


 
Yine kadın hikayeleri hakim kitaba ve haliyle düşünceler, duygular da tanıdık. Yolu kesişen kadınlar konu edildiği için kitabın tarzı Maeve Binchy kitaplarına oldukça yakın ama konunun ilerleyişi nispeten yavaş olduğu için olayların etkileyiciliği de daha fazla.
 
Olaylar naif bir dille ele alınmış, gidişatı az çok tahmin etseniz de sindirerek okumak güzel, eski Türk Filmlerini izlemek gibi...
 
Beylere gözü kapalı tavsiye demesem de hemcinslerime kitaptan etkileneceklerinin garantisini verebilirim...

1 Kasım 2013 Cuma

Obsidiyen

Yakınlarda aldım bu kitabı hatırlıyorum, hatta Eylül'ün kitaplarının yanına ekleyivermiştim onu da gayet net hatırlıyorum ama bu kitabı nerden yola çıkarak seçtiğimi hatırlamıyorum...Bir yerlere not almamışım (tavsiye edilmemiş yani), adını mı sevdim, kapaktaki çocuğu mu bilmiyorum artık ;)
 
 
 
Kitabı içimdeki ergenin hatrına bitirdim ama kitap bildiğin Alacakaranlık'ın uzaylı versiyonuydu. Işıldayan gençler, kötülerden korunması gereken sakar kızlar vs...
 
Şimdi uzun uzun 'benden geçmiş anacım' muhabbeti yapmak istemem ama işin hülyalı kısımları bana küçük geldi :)
Kitap (genç) kuzenlere gönderilmek üzere ayrıldı...
 
Benim gibi kitap arasında bulaşık yerleştirmek ve ortalıktan çorap toplamak suretiyle hayatın gerçeklerine dalış yapanlara öneremeyeceğim...

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gördüğüne Asla İnanma

Gördüğüne Asla İnanma-Mario Mazzanti


Okuduğum ikinci Mazzanti kitabı, yine ters köşesi bol, kovalamacası hiç bitmeyen, Gerritsen'i aratmayacak kadar da kanlı bir kitap. Aksiyon dozunu Şah Mat'tan daha heyecanlı buldum ve rahat bir nefes alabilmek için son sayfalara kadar beklemek zorunda kaldım.
Polisiye severleri memnun edebilecek bir kitap, yazar tıp doktoru olması da olayların psikolojik boyutunu da tüm detayıyla anlamamıza yardımcı oluyor.
 
Evde bekleyen onca okunmamış kitabım varken en son satın aldığım kitabı okuyarak son günlerde kaybettiğim okuma hızıma kazanmayı umut etmiştim, netekim kazandım :)
Bol kitaplı günler dilerim...

25 Ekim 2013 Cuma

Görmek-Jose Saramago

Uzun bir aradan sonra kitap yazısı ile dönebildim. Okuma konusunda durağan haftalar geçirdim, işin ilginci okuduğum kitap da en sevdiğim yazarlardan birisinin hevesle aldığım kitabıydı....
 
 
 
Görmek, Körlük'ün devamı niteliğinde, direkt olarak ilk kitabın kaldığı yerden devam etmese de olayla birbirine bağlı. Adı bilinmeyen bir ülkenin başkentinde geçiyor hikaye, yapılan seçim sonucunda oyların % 83'ü boş çıkıyor, hükümet olağanüstü hal ilan ediyor. Olayların yıllar önce yaşanan körlük salgını ile bağlantılı olduğundan şüpheleniliyor ve 'suçlular' aranmaya başlanıyor...
(Spoiler endişeniz olmasın, kitabın arka kapağında yer alan bilgilerden daha fazla detay vermedim.)
 
Saramago'nun anlatımı ve yaptığı siyasi çıkarımlar günümüz demokrasilerine de ışık tutuyor. Yaşananlar ilk etapta ütopik gibi gelse de, zamanla bizdeki işleyişle de çok farklı değil diyebiliyorsun.
'Yöneten' kendi aleyhinde yapılanları bile elindeki imkanlarla lehine yapılmış gibi (!) gösterebiliyor, bu durum son bir yılda ülkemizde yaşanan iniş-çıkışlara çok uzak değil.
 Bence yazar başarılı taşlamasıyla farkındalık yaratıyor.
 
Diğer kitaplarında olduğu gibi Görmek'te de insanı soluksuz bırakan bir yazılım var; paragraf yok, diyaloglar arasında geçişler dikkat istiyor. Kitaba ara vermeyi düşündükten sonra mecburen 3-5 sayfa daha okuyorsunuz, bulduğunuz ilk noktada (sayfa ortalarında değilse) ara verebilirsiniz :)
 Okuduğum ilk Saramago kitabında bu düzen beni yormuştu açıkçası ama zamanla aşinalık kazandım, en önemlisi Saramago kitaplarını öyle her ortamda okuyamayacağımı anladım :) 
 
Jose Saramago hemen her fırsatta okunmasını tavsiye ettiğim yazarlardan, okuru hayran bırakan bir hayal gücüne sahip. Yazar Ayları (Ekim) 'de de Saramago seçildiği için bir çok blogda kitaplarına denk gelmek güzeldi. Pinuccia 'nın etkinliğine katılamasam da tesadüfen diğer katılımcılarla aynı yazarı okumuş oldum :)
 
Kitaplığımda okunmayı bekleyen birkaç Saramago kitabı daha var ama üst üste okumamayı tercih ediyorum :)
Yazarla henüz tanışmayanlara da Körlük veya Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'la başlamalarını öneririm...

21 Ekim 2013 Pazartesi

Bayram...

Kurban Bayramı ve bahanesiyle yaptığımız dokuz günlük tatili bitirdik, dilerim seneye tekrar yaşarız...
 
Tatilin ilk günlerinde evdeydik ve kendimi (hiç gelmeyecek olan) misafirlerime hazırlık yapmaya adadım. Çok saçma di mi? Bence de... Komşum hazırlıklara girişince ben de evde boş boş durmayayım diye (evet ben özel bir bayram temizliği de yapmadım) yardıma gittim. Bir gün boyunca ona zeytinyağlı yaprak sardık, hızımızı alamadık ertesi gün de bana sardık, tabi ben tencereyi sırtlanıp annemlere götürdüm. Hayır o değil de iki koccaman tencere yaprak saran ben bir tane bile yiyemedim ya :((
 
 
 
Komşularım ev baklavası yaptırdı, ben durur muyum ben de yaptırdım, ee bayramda evde değilim, paketleyip gittiğim yere götürdüm. Haa hızımı alamayıp su böreği de yaptırdım, azıcığını kahvaltıda yedik kalanı buzluğa...
Sürü psikolojisiyle yaptığım hazırlıklarla üç günü bitirip bayrama ulaştık. Sonrası tam bir koşturmacaydı... Eşimin kurban kesimine gidişi, üç saatliğine Konya'ya gidiş, sonra gece boyu kesmeyen bıçaklarla kurbanı kurban olduğuna pişman edişimiz...Evet biz ilk kez annemlerden ayrı kurban kestik ve anladım ki bizim etleri babam çaktırmadan sinirlerinden ayırıyormuş, kardeşim doğruyormuş, annem paketliyormuş.....
 
Dokuz günün cazibesine kapılıp Antalya'ya gitmeye karar verdik. İkinci gün yollara düştük.
 

 Kaptan pilotumuz Eylül, co-pilot da Winnie :)

 
 Farklı bir güzergahtan gitmeye karar verdik, sonbahar manzarası güzel olur deyip fotoğraf makinamızı da sırtlandık...
 Yol da yenilenmiş, mutlu mesut yola devam ediyorduk taa ki lastiğimiz patlayana kadar.

Eşime "güçlü, kocaman bir baba " olduğunu hatırlatıp anne-kız kenara geçtik ;)

O tekeri değiştirirken biz de Eylül'le etrafı keşfettik, kozalak topladık..


 Stepne ile yola devam ettik, mecburen yavaşlayarak. Bayram nedeniyle lastikçiler kapalıydı.

 Yemek molasından sonra lastikçi aramaya devam...


Ve yolu yarılamıştık ki açık bir lastikçi bulabildik.Arık normal hızımızda seyredebilirdik.

 Antalya'ya vardığımızda kalın kıyafetlerden hızla kurtulduk, boşuna uzun kollu getirmişiz dedik. Gece yağmurun "sen öyle san" diyen sesiyle uyandık. Öğleye kadar devam eden yağışla heryer göle döndü...
 Yağmura inat dışarı çıksak da kapanan alt geçitler, su dolu yollar nedeniyle eve döndük.

 Öğleden sonra yollardaki sular azalsa da hava hala ürkütücüydü...

Bayramın üçüncü günü nihayet güneşi gördük :)


 Eylül'le klasik pozlar verip dolaşmaya çıktık.



 Ailemizin yeni üyesi Kıvırcık, kendisini bulabilmek için 4-5 tane oyuncakçı dolaştık.

 Ve dönüş...
Babannenin verdiği haşlanmış mısırlar Eylül tarafından iştahla lüpletildi :) Tabi tek tek ayıklamak yemesi kadar zevkli değildi ;)
Yolda  ilk kez  Pinokyo, 4906832. kez de Şirinler 2, izlendi...

Yorun argın evimize dönsek de koşturmaca bitmedi. Yarım yamalak yerleşip tekrar Konya yollarına düştük. Ziyaret sebebimiz kuzenimin düğünü...
Gelin alma ve nikah faslında bulunup sonrasında firar ettim, zira en sevemediğim kutlama düğündür. Onun yerine minik yeğenimle vakit geçirdim, miss :)
 
Sabah herkes kürkçü dükkanlarına yollandı, daha akşama kardeşimin evini yerleştireceğiz, artık Allah kolaylık vere...
 
Dinlenme hayallerimi 29 Ekim'e bırakırken, huzurlu bir hafta diliyorum...

1 Ekim 2013 Salı

Eylüle Veda

Yazın bitmesini kabullenememe ile Eylülün hoş, melankolik bir ay olduğu düşüncesi arasında gide gele sonbaharın ilk ayını bitirdik...

Çayı-kahvesi bol,
 

 Dalından yenen meyvesi bol,


 Pikniği seyrek ;)

 
 Kitap okuma hızı düşük,

 İnciği boncuğu bereketli,

Çiçekten tohuma dönen bir Eylül'ü geride bıraktık...
 
Üzgün müyüz?
Asla...
Bizim evde 12 ay Eylül yaşanır :)