Sayfalar

4 Nisan 2013 Perşembe

Cinayet Sancısı

 
Cinayet Sancısı-Osman Aysu
Kütüphaneden...
Yazarın ismine aşinaydım, baktım kitap da polisiye "umarım aksiyonu/gerilimi" boldur deyip aldım.
 
Kitap bence tuzsuz ve limonsuz çorba gibiydi..(Diyetteyim ya kitabı beğensem muhtemelen bol ekşili kısır gibiydi derdim :))
Konu çok yüzeysel ve yavan işlenmişti. Karakterler sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp durdu. Benzer ruh hallerini Ahmet Ümit kitaplarında da gördüm ama onlar en azından farklı cümlelerle kendini ifade ediyordu. Karakterin ruh hali ve fiziksel yeteneklerini kafamda oluşan imajla hiç örtüştüremedim. Anlatılan olaylar ve insanlar özellikle de esas oğlan çok ütopikti...
Olaylara polisiye olarak değil psikolojik olarak yaklaşılmıştı, o yüzden polisiye severleri tatmin edebilecek bir öyküsü yoktu...Sonuç da sürpriz olamayacak kadar aşikardı..

 
 
Demem odur ki Cinayet Sancısı sancılı bir kitap...Ağrıyı sancıyı göze alanlar okuyabilir, benim gibi ağrı eşiğine güvenmeyenler eminim çok daha iyi alternatifler bulabilirler...
 
 

2 Nisan 2013 Salı

Yapboz-Jodi Picoult

Yeni yine yeniden Jodi Picoult..
Kütüphaneden...
 
 
 
Okuduğum üçüncü Picoult kitabıyla yazarın tarzını benimsedim.
Picoult okuyorsanız ;
Olaylara farklı kişilerin gözünden bakarsınız,
Sevdiklerinizi kaybetmenin ne kadar kötü olabileceğini düşündüren olaylara tanık olursunuz,
Bir mahkem salonunu en ince ayrıntısına kadar kafanızda canlandırabilirsiniz,
Kitabın sonunda mutlaka şaşırırsınız,
Kitap bitse de etkisinden kurtulamasınız...
 
Yapboz sürükleyici bir kitaptı ama "anne" olarak okumaktan/tanık olmaktan rahatsız olduğum kısımlara sahipti. Olayların mağduru çocuklarsa, kitap benim için "etkileyici", "vurucu" vs olmaktan öteye geçip beni depresif hale sokabiliyor. O yüzden ilk kısımları okurken epeyce mutsuz oldum. Aynı şeyleri Uçurtma Avcısını okurken hissetmiştim ve Yapboz'dan daha da kalıcı bir rahatsızlık vermişti bana...
Kitabı yarıladıktan sonra çok daha rahat okudum, zaten olaylar öyle bir ivme kazanıyor ki yavaş yavaş okumak gibi bir seçeneğiniz kalmıyor.
Kitabın konusu arka kapakta özetlenmiş ve okura bolca "sen olsan ne yapardın?" mesajı veriyor.
 
 
 
Picoult okumaya devam, Yapboz da önerebileceğim kitaplardan ama öncelikli tavsiyem (şimdilik) Bir Daha Bak..
 
Bir nokta daha var ki yazmazsam çatlarım!
Bu kitapta da geçen başarılı-evli barklı-çoluklu çocuklu kadın ve ondan vazgeçemeyen çocukluk aşkı, aslında olayları hisseden ama göz yuman kaslı koca klişesinden çook sıkıldım. Bu kadar ütopik bir yaklaşım olamaz bence (on kocasıyla bir arada yaşayan hintli kadın hariç..).
 
Kitabınız bol, klişeniz az olsun :)
 

Dukan Ekmeği

Dukan diyetinin olmazsa olmazı yulaf kepeği. Önerilen en pratik tarif de yulaf kepekli krep. Ama ben bu krebe bir türlü ısınamadım (zaten normalde krep sevmem).Fırına girmiş, nispeten kuru bir tarif içindeydim. Mikrodalga ekmeğini de denedim ama onu da sevemedim.
Dukan tarifleri ararken denk geldiğim şu blogda istediğim ekmek tarifini buldum :)
Artık ekmeğe benzeyen ekmeklerim oldu ;)
Yalnız sıcakken nemli nemli oluyor, o yüzden her bir ekmeği üçe bölüp dost makinasında kızartıyorum.
Orjinal tarifte hamurun iki kat kabardığından bahsediliyor. Ben henüz o kadar kabartamadım hamuru, malzemelerim soğuk olduğu için muhtemelen. Deneyecek olanların aklında bulunsun..
 

 
 Akşam ekmekleri yaparken, bu karışımdan pizza da yapılabilir dedim. Bir küçük kepçe hamuru yağlı kağıt üzerine yayıp pişirdim. Çok kabarmamış ve biraz ince kalmış ama gayet lezzetliydi. Üzerine light kaşar , hindi füme ve kekik ile (azıcık da salça ) hızlıca pizzaya dönüştü. Ekmek pişmiş olduğu için malzemeleri ekledikten sonra mikrodalga fırında pişirmek daha mantıklı, ya da hamur hafif pişmişken üzerine malzemeleri koyup fırına vermeli.

Bu karışımla ilgili aklımda bir kaç tarif daha var, yapabilirsem ekleyeceğim..

Ve Dukan'a komşu teyze katkısı; tere :)
Sarı çiçekler işyerinin bahçesinden...

1 Nisan 2013 Pazartesi

Bahar

Güneşli günlere kavuşabildik.
Bulutların arkasından da olsa güneş yüzünü gösterdi, Eylül toza toprağa bulanarak baharın gelişini kutladı :)

Çiçeklerin üzerine kar yağmıştı ama neyseki üşümemişler. Bu sene kayısımız bol..:)

Güneşi fırsat bilip aldığım tohumları ektim.
 
 Seradan marul manzaraları ve balkonumun yegane çiçeği yeşil soğan ;) Pet şişe içindekiler Antalya'dan getirdiğimiz dut fidanları, onlar da yakında bahçede yerini alacak. Saksıda minikler de çekirdekten ekilen domates ve salatalıklar..

 Lülü ve uğur böceği. Çamurlu eller yazın göstergesi ...
 
 Karaburun Plajına kısa bir ziyaret. Aslında gitmek için en uygun zaman, sakin, sessiz...



Haftasonu unuttuğum diyetimi hatırlamak için..
 
 
Ve keyif kahvesi..
Keyfi bol bir hafta dileğiyle...

Kitap Hırsızı

Gecikmiş bir kitap yazısı...
Bu kez kendi kütüphanemden :)
 
 
 
(Kitap satış sitelerinde yer alan tanıtım bilgilerinden daha fazla spoiler içermez...)
 
Kitap Hırsızını Afyon tatilinde almıştım, çok merak etmeme rağmen ancak okuyabildim.
 
Azrail'in dilinden evlatlık verilen bir kitap hırsızı Liesel'in hayatı, Liesel'in gözünden Hitler Almanyası anlatılıyor. Savaşın etkisini, bir yahudinin korkusunu, çıplak ayaklı bir çocuğun merakını, bir akerdeonun sesini duyabileceğiniz bir kitap...
Kitabı okuyanlar hangi kısıma gelince kitaba adapte olabildiler bilemiyorum ama ben kitabın tarzını ilk etapta yadırgadım. Hemen hemen üçte birini okuduğumda ancak ısınabildim kitaba. Sonrasında ise elimden bırakmakta zorlandım...
 
Etkileyici bir kitap okumak isteyenlere öneririm.
 
Eğer "Ölüm'ün anlattığı bir hikayeyi okumak ilginç olmalı" diyorsanız da  Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u okumanızı tavsiye ederim..
 
Yüzünüze bir tokat yedikten sonra gülümsediğinizi düşünün. Sonra da bunu günde yirmi dört saat yaptığınızı. Bir Yahudi'yi gizlemek böyle bir şeydi...