Sayfalar

3 Eylül 2015 Perşembe

Eylül

Can kızım Eylül...
Gerçi bu yazı mevsimlere, sonbahara dair ama adı Eylül ya, yazmasam olmaz :)

 
Isındı ısınmadı, esti esmedi derken yaz da bitti gidiyor.
Eylül hep romantik ayların başını çeker ama bu esinti bizim evden içeri pek giremez çünkü okul zamanıdır, hazırlık zamanıdır, konserve zamanıdır, turşu zamanıdır, salça zamanıdır....

Eylülün hızına kapılmadan Ağustosu şuraya not edelim;
Kızlar aynı hızla olmamakla birlikte büyüyorlar. Eylül yemeklere mızmzılanmaya, Duru her gördüğüne 'mamma' diye saldırmaya devam ediyor :)



 Arabayla son poz, eskisini verip yenisini sırtlandık geldik :)(ya da o bizi sırtlandı mı demeli)

 Oburluğun resmi :) Evimizin hüsmen ağası...

 Asmanın altında oturduğundan ağzı üzüm dolu;)


Son piknikler yapıldı, hafiften ürperenler polar marifetiyle ısıtıldı.





Rampalı Çarşıya yapılan bir kaçamakta yukarıdaki kitaplar ve kareye giremeden odaya kaçırılan çocuk kitapları alındı.
 
Bir cuma gülümsemesi bu güzellikle katmerlendi. Tekrar teşekkürler Esra :)

'Winter is coming' denilerek hazırlıklara başlandı.

Ve Eylül gelince Matilda aramıza karıştı :) Yaşasın bir takım gizli kapaklı işler :))

2 Eylül 2015 Çarşamba

Son Sefarad

Beyazıt Akman'ı Dünyanın İlk Günü ile tanıdım, İstanbul'un fethini destansı bir şekilde anlatır, hala tavsiye ettiğim kitapların başındadır (özellikle lise dönemi öğrencilerine öneririm.)
Son Sefarad'ı uzun zaman önce aldım, destansı bir hikaye okuyacağımı biliyordum.
 
 
 
Kitabı başlar başlamaz karşılaştığım 'ithaf' bölümünü hiç sevmedim. Detaya girmeyeceğim ama benim hazzetmediğim mizansenlerden birisi anılıyordu. Neyse ki kitapla ilgili sevmediğim tek şey bu olarak kaldı....
 
Spoiler içermez...
 
Son Sefarad, son Endülüs Yahudisi, yaşanan dehşetin tanığı.
Kitap farklı kollardan ilerliyor, okurun kafasının her köşesinde bir hikaye yol alıyor;
Sultan Bayezıd'ın gençliğinden başlıyor, Şeyh Hamdullah ile değişen hayatını, hattatlıkta ilerleyişini, nefsiyle giriştiği mücadeleyi anlatıyor.
Diğer yandan Granada İslam İmparatorluğu çökmüş, Katolik Kral ve Kraliçe topyekün bir kıyıma başlamıştır. David ve etrafındaki bir grup yahudi kurdukları matba ile gizlice ibranice ve arapça sayfalar basarken, Santiago engizisyonun verdiği yetkiyle tüm ülkeyi karış karış dolaşıp latince dışındaki tüm yazıtları yakmaktadır. Aslında içinde de bir yangın vardır ve zamanla büyümektedir.
Ülkede yaşayan Yahudilere ülkeyi terk etmeleri ya da Hristiyan olmaları için tanınan süre bitmeden katliamlar başlamıştır.
Osmanlı adına Endülüs'te bulunan Kara Davut ise aldığı emirle listelenen insanları yanına katıp zorlu bir yolculuğa başlar, hedefte hem Hilal_i Zafer hem de Elif vardır...
Yahudilere yapılan zulme kayıtsız kalamayan Bayezıd, Kemal ve Burak Resi'i sefaradları getirmeleri için görevlendirir ve eski korsanların da desteğiyle uzun bir deniz yolculuğu başlar. Rotayı belirleyen ise gecelerini yıldızları takip etmekle, hesaplar yapmakla geçiren Piri'dir.
Piri kadar doğru hesaplamalar yapamasa da İspanyol denizci Kristof da denizde tam yol ilerlemektedir. Amaç Hindistan'a ulaşmak olsa da dünya tarihine değiştirecek bir hata ufuktadır.
 
Özellikle hikayeyi yarıladıktan sonra kitabı elinizden bırakamayacağınızın garantisini veririm.
 
Kendinize bir iyilik yapıp bu kitabı okuyun :)