Sayfalar

16 Ocak 2017 Pazartesi

Ocak Ayı Kitaplarım



Bol buhranlı bu kitap bir dönem (yazarın ülkesi)İran'da yasaklı kitaplar arasında yer almış.

Kör Baykuş Sadık Hidayet'in ölüme doğru yolculuğunu anlatıyor. 
Başbakan olan eniştesinin Müslüman bir yobaz tarafından 7 Mart 1951'de katledilişi, kendi canına da kıyması için, bardağı taşıran son damla oldu. Paris'te  günlerce havagazlı bir apartman aradı. Championnet caddesinde buldu aradığını; 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce traş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerinin kalıntıları, yanı başında, yerdeydi.

Yalnız ölüm yalan söylemez!
Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve biz henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı yarıda kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duymuş olmamızdır...Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder, çağırır bizi. Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamannı mekanı farketmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak, düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.



Berlinli Apartmanı kendi kitaplığımdan.
Son alışverişimde bir Gürgen Öz bir de Yaprak Öz kitabı almıştım. Her iki yazarı da ilk okuyuşum olacaktı. Açılışı bu kitapla yaptım.
Çevirmen Oya'nın yeni taşındığı Berlinli Apartmanı'nda komşularla tanışmasını, ilerleyen günlerde karşılaştığı garip olayları anlatıyor kitap. Bir gerilim kitabı.
Olaylar oldukça net anlatılmış, çok fazla ters köşe yok. Kitaba başladıktan sonra bitirmeden bırakabilmek pek kolay olmuyor :)
Ben severek okudum, tavsiye ederim.

Adnan Binyazar okunacaklar listemdeydi uzun zamandır.  Kendi yaşamını anlattığı Masalını Yitiren Dev, yazarın okuduğum ilk kitabı oldu.

Masalını Yitiren Dev, acı olayların ayrıntılı öyküsüdür. Anlatılanlar, sıradan bir hayat değil, yalnızca onu yazanın yaşadığı 'bir hayat'; milyonlarca insanın, çocuk olsun, genç olsun, bugün de, daha da acılarını yaşayıp yaza(a)madıklarıdır. Daha önde Paustovski'nin  anılarına Bir Hayatın Romanı adı verilmemiş olsaydı, yaşadıklarımı o adla yayımlamayı çok isterdim. Böyle bir ad, yazdıklarımı, bir edebiyatçının yazı deneyimlerine ilişkin izlenimleri olarak algılanmasından kurtarmış olacaktı. Bu olamaycağına göre, yeni bir ad arayışına girdim. Elazığ'da, dedem evden ayrılmış, bir başka evin bodrum katında kendini dine vererek yalnız başına yaşamaya başlamıştı. O ayrılıp gidince masalını yitirmiş deve dönmüştüm. Çocukluk, bir dev masalıdır. Masalı bozulmuş çocukluk ne ise, masalını yitiren dev de odur. İkisi de şaşkın, güçsüz ve umarsızdır. Birbirlerini yitirdiklerinde, çocukluk devin, dev çocukluğun büyüsünü bozar. Büyü bozulunca, çocuk, yaşamı boyunca, masalını arayan bir dev gibi çırpınır durur.
Masalını Yitiren Dev, son dönemlerde okuduğum en etkileyici kitaplardan birisiydi. Yaşadığı zor günleri kendi dilinden dinlediğimiz yazarın, sonunda Köy Enstitüsü'nü bitirip bir eğitimci olabildiğini bilmek, tünelin sonundaki ışık gibiydi.
Mutlaka okumalısınız...

Tehlikeli Yalanlar, kütüphaneden son anda seçtiğim kitabım. Seçim kriterlerim; hep yerli yazarları seçtim bir de yabancı olsun, aksiyon kitabı olsun, Pegasus pahalı bu aralar ödünç almak en iyisi :)
Kitabın başlarında kendimi yaşlı bir okur gibi hissetsem de merak kırıntılarının etkisiyle kitabı bitirebildim.
İkili ilişkiler ve polisiyenin kıvamı benlik değildi.Belki öğrencilik dönemlerinde daha hevesle okunabilir.
Bozcaada Öyküleri, farklı yazarların öykülerinden derlenmiş, okurda valizi kapıp ilk feribota yetişme dürtüsü oluşturan, Ada'nın eski sahiplerinden günümüz ziyaretçilerine, plajlarından 'boz' oluş nedenine kadar her noktasını anlatan, sıcak bir kitap...


Az sonra okumaya başlayacağınız bu roman, Fakir Baykurt'un son çalışması  oldu. Tedavi olmak için yattığı Almanya'nın Essen kentindeki hastaneye giderken, çantasında bu ruman vardı. 6 Eylül 1999 günü hasta yatağında da bu romanın son düzeltmelerini yapmayı sürdürdü; hakkında küçük küçük notlar aldı, gücü yetene, bitene dek...
Adını, Eşekli Kütüphaneci'yi kendi koydu. Doğaldır ki bir müdahalemiz olamazdı.
Yarım kalan düzeltmelerin yanında, notlar da kaldı. Bunları tamamlamak, yerlerine yerleştirmek onuru benim oldu. Işık Baykurt

Kitabı okuduğumdan bu yana karşıma çıkan herkese Eşekli Kütüphaneci'yi anlatmak istiyorum. Mustafa Güzelgöz ve hikayesinden bu kadar geç haberdar olmam üzücü, 2005 yılında rahmetli olan Güzelgöz'ün elini öpmek isterdim.
İçinde yaşadığımız ve her geçen gün daha çok kana bulanan ülkede, umudumuzu taze tutabilmek için Eşekli Kütüphaneci'nin hikayesini okumalı, okutmalıyız...

Sabahattin Ali'nin eşi Aliye ve kızı Filiz'e yazdığı naif mektuplardan oluşuyor kitap...

Distopik hikayelerin bende yeri ayrıdır, severek okurum, iyi kurgulanmış distopyaların etkisinden kolayca çıkamam.
Tutsak Güneş'e beklentilerimi minimize ederek başladım, artık son dönemlerde çoğu Ayşe Kulin kitabını hüsranla bitiriyorum çünkü. Kitabı çok yüzeysel ve klişe buldum, sevmedim...

2017'nin ilk günü, yılın ilk gününe dair heyecan yaşamaya fırsat bulamadık malum. Yapabileceğim en iyi şeyi yapıp, kitaplığımda beklettiğim 'kıymetli' kitaplarımdan birisini seçip okumaya başladım.

Ekini biçip, buğdayı savurduktan sonra, ürünü çuvallara doldurur ve pazara götürürdük. Geride, harmanın dibinde, arpa, buğday ve yulafın karışık olduğu, 'kesmik' denilen bir yığın kalırdı. Biraz buğday, biraz arpa, biraz da yulaf. Bu karışık ürün pazarda pek para etmez. Çiftçiler bu karışık ürünü toplar, temizler ve değirmende öğütürler. Bu undan dünyanın en lezzetli, en güzel kokulu ekmeği olur; kesmik unun ekmeği...
Kızdan erkekten, yaşlıdan gençten, yan yana durandan, birlikte yürüyenden korkanlar! Hala anlamadınız mı, biz kesmik unun ekmeğiyiz. Sizin pazarınızda para etmemek bize ancak gurur verir. Kızlarımız ve oğullarımız  yeryüzü sofrasının en has ekmeğidirler. Biraz buğday, biraz arpa, biraz da çavdardırlar. Umudumuz onlardır...